Tarih Boyunca Kürecik’in Coğrafik ve Sosyolojik Durumu

Akçadağ Malatya ovalarının üzerinde 1800-200 metre rakım yükseklikte olması, Güneyindeki Nurhak dağlarının devamı olan Akçadağ’ı dik ve sarp kayalıklardan oluşmasından dolayı, orduların doğal savunma kalesi olarak kullanılmıştır. Birçok kayıtta Akçadağ kalesi olarak geçmesine rağmen böyle bir kale bulunmamakla beraber birçok kayıtta irili ufaklı binden fazla mağara bulunmaktadır.
Bizans-Arap Abbasiler Memlüklüler -Osmanlı-Dulkadiroğulları savaşları boyunca da bu konumundan yararlanılmış Ordular bu kale görünümlü dağlarda iskan tutmuşlardır.
Özellikle sürekli Akçadağ ve Malatya’nın birçok devletten el değiştirmesi ve sınır olmasından kaynaklanan sürekli savaş ve huzursuzluk kıyımlar halkı bu sarp, korunaklı dağlara yerleşmesine sebep olmuştur.Şimdiki yaşayan halklardan öncesinde kimlerin iskan ettiğine dair kesin ve net bilgiler olmamasına rağmen yöredeki tarihi yapılar ve yerlerin tarihleri çok eskiye dayandıkları kesindir.
Özellikle Elbistan’da Dulkadiroğlu beyliğinin son zamanlarında Osmanlıyla olan savaşları süresince ve sonrasındaki ayaklanmalardan kaçan halk da bu bölgeyi yurt edinmiştir. Özellikle Osmanlı imparatorluğunun konar göçer aşiretleri zorla iskan etme çalışmaları süresince aşiretlerinden ve bulundukları topraklardan kopan birçok ailenin yerleştiği yerlerden birisidir.
Osmanlı doğuşu ile göçer aşiret gelenekleri taşıyan Osmanlı devletinin kışla- yayla hayatı sürdüren toplumlara anlayış gösterdiği, onları disipline etmeye çalıştığı muhakkaktır. Belgelerde “aşair”, “göçer taifesi” “Türkmen” “ekrat” olarak geçen aşiretler, kan davaları, yaşadıkları toprakların verimsizleşmesi, merkezi otoritenin zayıflaması, vergilerin ağırlaşması ve asayişsizlik gibi nedenlerle 17. yüzyılın sonlarından başlayarak itaatsiz kalabalıklara dönüştüler.
Genel adıyla “Rişvan aşiretleri” denilen kışlakları Güneydoğuda yaylakları Uzun yayladan Haymanaya değin Orta Anadolu platosunda olan konar göçerler, bir yandan dayanılması güç bir hayat tarzına katlanırken, diğer yandan da yerleşik halkı ezmeyi alışkanlık edindiler.Devlet ise bozulan göçebe düzenini yeniden kurmak için akılcı önlemler yerine sindirici yöntemleri denemekteydi.
“Başıboş gezip davarlarını ekinlere salan, yiğitlerini de yol kesenlere katan Kürt ve Türkmen oymakları 1691’de Rakka’ya (Urfa) sürüldüler.Bunların büyük çoğunluğu bir ayaklanma için fırsat kollamaya başladılar.1697 de Anadolu müfettişi Yusuf Paşa bulundukları bölgeye yaklaşınca harekete geçtiler.Çukurova’ya ve Orta Anadolu’ya isyan ve terör yayıldı.Yer yer çarpışmalardan sonra Yusuf Paşa asilere haber göndererek “Rakka’ya iskan ederlerse ne güzel, ve illaki kılıçtan geçirilmeleri için Padişahtan ferman geldi tehdidinde bulundu.Onlarda, Hayvanlarımıza yetecek ot yok Kendimiz ve bu kadar bin davarımız mahvoldu.Rakkaya gitmek mümkün değildir.Münbiçe yerleşiriz.” Cevabını verdiler.Fakat daha sonra “Ne Rakka, ne münbiç’e gideriz.Padişah hazretleri bize gayriyer göstersin.Olmaz ise, kalıncaya kadar dövüşürüz’ dediler Sırtlarını Gavur dağlarına dayadılar Uzun kuşatmalar sonunda aşiret halkının ot yemekten gözleri şişti, bitkin düştüler.Beyleri aman dilediler.Durumlarına acındığından, her il ve oymağa yeniden baş ve buğlar tayin edildi.Yeni yurtlarına yerleştirildiler.Elebaşlarının kelleleri uçuruldu.(*Tarihi Cevdet, CII,s303)
1759 a gelindiğinde özellikle, Hakları alacak, düzeni sağlayacak olan görevlilerin de itaatten çıkmış aşiretler kadar tehlikeli oluşları ise tuzu biberi olmuştur.(özellikle Divriği Veziri Köse Mehmet paşanın ölümünden sonra Rüşvetle kendini vezirlik alan Veli paşa bu konuda en iyi örneklerden birisidir.Veli Paşa daha sonra AKşacağa kaçarak Kürecikli kürt aşiretlere sığınmıştır.Konuyla ilgili yazıyı bir süre sonra yayınlayacağım.Admin)
Konar göçerler arasındaki anlaşmazlıklar savaşmaya dönüşmekte, yeni çeteler kurulmaktaydı.Sözgelimi maden yükümlülüğünü gereği kömür üreten Akçadağlıların üzerine 1765 te Baraklı aşireti saldırmış iki taraf ağır kayıplar vermiş, yayla dönüşü Baraklıların elebaşlarının yakalaması Sivas valisine yazılmışsa da oralı olmamış, bunun üzerine Akçadağlılar dem diyetlerinin sorulmamasından kırılarak isyana kalkışmışlardır.Keban’a her yıl vermeleri gereken dört bin yük kömür de canlarından bezdirecek ağırlıkta bir yükümlülüktü.Nihayet isyan başladı.Devletin bu işe bakışı ise “alelade şekavet” idi.
Arguvan ve Akçadağ eşkıyasından Diricanlı ekradından Molla Ömneroğulları, Beşiroğlu Hasan, Asafoğlu Haydar, ve Haço, Harunoğlu Ahmet, Keleçorlu Osman’ın oğulları, Toka ve Atma ekradına bağlı Beğli oymağından Kara Abdul ve Hamo ile diğerleri haydutturlar.Halka ve Maden’e zararları sebebiyle tenkilleri elzemdir. (Mühime No:164 s. 278 (evasıt M 1179); No 165 s. 306 evahır C 1180).
Kayıtlarda Kederbeyt olarak geçen nahiyenin kapsadığı bölgede yaşayan toplulukların isimleri “Yörükan Aşiretleri “ olarak geçmektedir. Bu aşiretler birçok oymaktan oluşan ve başlarında bir boybeyinin bulunduğu topluluklardır.Gerçek anlamda kürecik aşireti olarak geçmesine rağmen doğudaki aşiret sisteminden çok farklı olarak kendi aralarında eskiye dayalı bir kan bağı bulunmayan sonradan yerleştikleri topraklarda akrabalık kurmuş olan ailelerin oluşturduğu bir aşirettir.ağalık sistemi de yine doğuya özgü babadan oğla geçme sisteminden çok ekonomik olarak güçlü ailelerin ekonomik gücünden kaynaklanan bir hakimiyetten oluşmaktadır.Osmanlı belgelerinde Akçadağlı Kürtler olarak geçen bölgenin her köyünde ve mezrasında farklı aileler farklı yerlerden ve farklı zamanlarda yerleşmişlerdir.
Kimi Dersim kimi Antep kimi urfa kimi Adana bölgelerinden çıkarak yolculuklarını bu bölgede yerleşerek bitirmişlerdir.
Osmanlı devletinin her padişah değişiminde tüm imparatorlukta yaptığı sayımlara (tapu tahrir – insan ve mal sayımı) göre 1530 yıllarındaki kederbeyt nahiyesinin durumu aşağıdaki çizelgedeki gibidir.
İmparatorluğun güçlü olduğu dönemlerde kervan yollarının geçtiği bir güzergahta olan Kürecik’te genel olarak iskan ve yaşam koşulları yukardaki çizelgeye göre değerlendirilecektir.Yol üzerindeki hanlar ve bu hanlarla ilgili kimi seyyahların bilgileri ve kayıtlar girilecektir.
Ancak savaş, seferberlik ve dışardan gelen aşiretlerle aralarında çıkan anlaşmazlıklardan ve zamanla nüfus artışlarından yörede yaşayan kimi aileler çevre il ilçelere göçerek yerleşmişlerdir (örn:Hacolar dan giden Hekimhan Köylü köyü- Konyaya yerleşen Canbeg – Cihanbeyli aşiretinin bazı aileleri)
Kaynak: kurecik.com